Türkiye İttifakı
Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Cami’nin 1990’lı yıllarda restorasyonu yapıldı. Kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Taşları değiştirmek için ilk olarak kilit taşı söküldü. Taş yerinden çıkınca bir oyuğa yerleştirilmiş, içinde kağıt olan bir şişe bulundu. Şişe açıldı, içindeki kâğıt çıkarıldı. Kâğıtta; “Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 yıldır. Bu müddet zarfında taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri yeniden nasıl inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.” Diye başlayan Koca Sinan’ın kaleme aldığı uzun bir mektup vardı. Mektubun devamında taşların Anadolu’nun neresinden getirildiği, özellikleri ve kemerin nasıl yapılacağı anlatılıyordu.
“Türkiye İttifakı ile kilit taşının ne ilgisi var?” diye düşünebilirsiniz. Kilit taşı metaforu aslında bütün süreci açıklıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı, Türkiye İttifakı'nı kurmanın zamanının geldiğini ifade etti. Yani tüm vatandaşları kapsayan, kapsamaya çalışacak bir birliktelik. İttifakların var olması için birçok bileşenin bir araya gelmesi gerekir. Ortak hedefler, ortak hedeflere ulaşmak için çalışma kararlılığı, ittifakı oluşturan mikro/makro topluluklar arasında dolaysız iletişim. Bir yanıyla da daha önce birçok kez yazdığımız Renan milliyetçiliğinin ete kemiğe bürünmüş hali.
Böyle bir ittifakın kurulması mümkün mü?
Mümkün.
Bu ittifak daha önce defalarca kuruldu.
Kurtuluş Savaşı’nda, Kıbrıs Barış Harekatı’nda ve Marmara depreminde.
Saydığım üç olayda da toplum bütünleşti ve reaksiyon gösterdi. İkisi savaş, biri doğal afet olan olaylarda toplumu bir araya getiren dinamikler vatan ve din sevgisi, yoğun yardımlaşma duygusu ve merhametti.
AKP’nin iktidarda olduğu geçtiğimiz 17 yılda siyasi dil keskinleşti, karşılıklı çirkin ithamlarda bulunuldu. Devleti yönetenlerin seçmenlerini konsolide etmek için tercih ettikleri bu dille birlikte toplumsal ayrışma ve kutuplaşmanın temelleri atıldı. “Kapının üzerindeki kemer taşlarının çürümesi” bu süreçte başladı. Tarafların dilleri gün geçtikçe keskinleşirken tabanlar da bundan payını aldı. Muhalif seçmen iktidar tabanına “koyun, makarnacı, kömürcü” gibi aşağılayıcı bir dil kullanırken karşılığında “ateist, elitist, din düşmanı” ithamlarını duydu. İnsanlar birbirine şüpheyle bakmaya başladı. Günlük hayatta kullandığımız nesneler ve tercihlerimiz “parti kimlik kartı” olarak algılanmaya başladı. Saç, sakal, bıyık, baş örtme şekli, okuduğumuz gazeteler, hatta isimlerimiz politize oldu ve bu nesnel sembolleri karşımızdakilere mesaj olarak aktardık. Yaşam herkes için zorlaştı, kendimizi “Batıcı-Ortadoğucu, Atatürkçü-yobaz, inançlı-inançsız” etiketleriyle ötekileştirilmiş olarak bulduk.
17 yıl içerisinde ülkede önemli değişimler yaşandı. İktidara geldikten sonra Kemal Derviş politikalarını devam ettiren ve küresel para bolluğu iklimini iyi değerlendiren AKP, oylarını her seçimde arttırarak yoluna devam etti. Uzun süre batı desteğini de arkasına aldı ve bu durum iktidar sahiplerinin kendine güvenlerini katladı. Bir konuda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “CHP olarak size kredi açtık” sözüne “Sen kimsin? Kredi açsan ne olur açmasan ne olur?” cümlesiyle yaklaşan anlayışın bugün geldiğimiz noktada “Türkiye İttifakı’ndan bahsetmesi manidardır.
Bugün farklı ve yoğun bir gündem var. Ortadoğu’daki güç savaşı, Amerika’nın başına kestirilemez birinin geçmesi, daralan ekonomi, yüksek fiyatlar iktidarın elini zayıflatmakta ve iktidar mevcut durumdan çıkmak için bir tür toplumsal seferberlik talep ediyor.
Türkiye İttifakı için sosyal medyada “Fil zücaciye dükkanına girip her şeyi kırdı döktü, şimdi bizden camları yapıştırmaya yardım etmemizi istiyor.”, “Yemeği tek başlarına yediler, hesap ödemeye bizi de çağırıyorlar” yakıştırmaları yapılıyor. Ancak ortada bir gerçek var. “Türkiye İttifakı” tanımlaması kemer taşlarının çürüdüğünü ve artık değişmesi gerektiğini gösteriyor. Bu yolda bir adım atılması gerekiyordu, geç de olsa atıldı. Çoktandır uzak kaldığımız ve unuttuğumuz “birlik” duygusunu yeniden inşa etmek için Mimar Sinan’ın mektubuna benzer çözüm önerileri sunmak mümkün. Ben kendi önerilerimi sıralamak istiyorum.
Olumlu yöndeki değişimin, kutuplaşmanın başladığı yerden başlaması gerekiyor. Tepeden, liderlerden. Siyaset dili yumuşamalı, hakaret ve aşağılama içeren söylemler terk edilmeli. Liderler daha fazla zaman geçirmeli, gerekirse yurt dışı ziyaretleri birlikte yapmalı, topluma birlikte fotoğraf vermeli. İki tarafın medyası da dilini yumuşatmalı, partilere ve liderlere eşit sürelerle görünürlük kazandırmalı. “Karşı tarafın” liderleri programlara sıklıkla davet edilmeli ve söyleşinin ana fikri “laf sokmak” ya da “zorda bırakmaya çalışmak” olmaktan çıkmalı, projeler, eleştiri ve öneriler konuşulmalı. Tepede ve medyada başlayacak değişim tabana da yansıyacak, toplumun zaman içerisinde Türkiye İttifakı’nı oluşturmasını sağlayacaktır. Bu iş bugünden yarına olmaz. Mutlaka zamana ihtiyaç olacaktır.
Bunları okurken “bu dediklerinin olması çok zor” diye düşündüğünüzü biliyorum.
Evet, zor ama imkânsız değil.
Yazımı kilit taşı metaforuyla bitirmek isterim.
Koca Sinan mektubunda “Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri yeniden nasıl inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz” demişti.
17 yıl öncesine göre toplumsal iletişimimiz ve dilimizin değiştiğini göz önüne alarak Türkiye İttifakı kurulacaksa aydınların, sivil toplum örgütlerinin, akademisyenlerin görüşlerine başvurulması gerektiğini düşünüyorum.
Ben kendi mektubumu yazıp şişeye yerleştirdim.
Sıra sizlerde...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.