TÜRKÜZ, DOĞRUYUZ... BİR DE ÇALIŞTIK MI!..
Padişah sorgucu takıp geçkin beygirin üzerinde,
'' Ecdadımıza laf yok '' atarlarıyla tırısa kalkanlar olunca, çaresiz antagonisti de (karşıtı) yükseltir perdesini.
Öfkeli Cumhuriyetçiler Osmanlı'ya saydırır bu sefer.
Bilançonun dibine bakar gibi, Vahdettin kaçtı, memleketi sattı, kuvvacılar kurtardı derler.
İçenini, kaçanını arar bulur, ipliğini pazara sererler.
Diğerleri salya sümük, Mustafa Kemal dinsizdi, camileri kapattı, ezanı yasakladı diye hırslanır.
Kafasına fes takanı ekranda tükürük saçar, olmadık hakaretlere, seçilmiş iftiralara yer yetmez, hicap yerlerde sürünür.
Diğeri okkalı bir düstur çeker, tehditler, diş bilemeler, bitmez bir uzay-zaman boşluğunda yankılanıp durur!..
Taraflar birbirlerinden giderek uzaklaşır, kalan sevgi kaçışıp saklanır kuytulara, ortalık nefretlere kalır, kindar avuçlarını şaklatır keyifle.
Tarafsızlık sunidir ve insan taraf tutar...Birisi ‘’ben tarafsızım‘’ diyorsa ya bilgisizdir yada korkak.
Peki, ama bu nedir derseniz,
Aynı tarafta olması gerekenlerin Odi et Amo'sudur.
Yani Romalı ünlü şair catullus'un şiiri gibidir bir anlamda ‘’Hem nefret hem de aşk içinde olmak’’
Günümüz terminolojisine uyarlarsak,
Osmanlı,
4.800 Km2lik küçük bir aile şirketinden, 24 .000.000 Km2 ye ulaşmış dev bir Türk markası.
Cumhuriyet,
Rekabete dayanamayıp sendeleyen bu dünya markasının küllerinden doğan, başka başka özgürlük savaşlarına ilham vermiş muhteşem bir Türk Ankası !..
Her türlü açmazı, hatası ve çelişkilerine rağmen,
Beylikten, İmparatorluğa, oradan Cumhuriyete kadar ayakta kalan kurumlarını oluşturabilmiş, liderlerini çıkarmış, bulunduğu çağı karşılamak için çırpınmış,
yetersiz de olsa demokrasi mücadelelerinde yıpranmış,
küçülmüş, işgal edilmiş ama asla tümden yok edilememiş bir Türk De factosu.
Edepsiz olan isterse mütevazi görünebilir ama mütevazi biri istese de edepsizlik yapamaz...derler.
Osmanlının geleneksel bir duruşu var.
İlk başlarda olmayan sürgün fikrinin güçlenme nedenlerinden birinin de,
Son halife Abdülmecit'in yaşam tarzı anlamında devamlı şikayet ettiği ve elde avuçta yok hükümetten yüksek tahsisatlar istediği için olduğunu duymuş muydunuz daha önce.
Ya, sürgüne giden üyelerinin onca sıkıntıya rağmen Cumhuriyet aleyhinde konuşmadıklarını,
Onca kışkırtmaya ve sıkıştırmaya rağmen gururlarından, onurlarından feragat etmediklerini.
Ahlaklılar, eğitimliler ve biliyorlar ki Cumhuriyeti kuranlar dünün Osmanlıları, tanıdıkları insanlar ve artık buna gerek var.
Milli mücadeleyi destekleyen veliahtlar bulunduğu gibi, Anadolu'ya geçip asker olanlara da rastlanır aileden.
Emperyalistlere, kan emicilere , cesetlerimiz üzerinde tepinmek isteyenlere karşı dünyaya örnek olan bir şavaş kazanmışız.
Ayak çarıksız, ekmek katıksız halde üstelik.
J.J Rousseau'nun güzel bir sözünü hatırlıyorum burada,
-Sadece kendi anne babasını tanıyan çocuk, onları da tanımıyor demektir!..
Biraz farklı kaynaklardan okunur, biraz empatik bakılır ve dikkatle sorgulanıp sonra kulak verilirse tarihimiz bizi birbirimize bağlayıcıdır, ayrıştırıcı değil.
Mete Han, Atilla, İstemi Yabgu, Bilge Kaan, Alpaslan, Gazneli Mahmut, Osman bey, Timur,
Fatih Mehmed, Kanuni Süleyman ve Mustafa Kemal Atatürk.
Hepsi Türk coğrafyalarının çocukları ve taşında toprağında terleri, kanları, sedaları var.
Bu biline ki,
Kılıcın taşa, kurşunun başa değdiği anların, solukları dünyayı titreten hanların neslindeniz.
Tarihte hangi kutlu soyda bu kadar yüksek şahsiyet bir araya gelmiştir.
Öğrendikçe birbirimizi yormanın anlamı olmadığını idrak etmeliyiz.
Göktürk’de, Osmanlı da, Cumhuriyet de biziz,
Türküz, Doğruyuz.
Bir de çalıştık mı!..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.