Üçüncü yılında 15 Temmuz
15 Temmuz darbe teşebbüsünün 3. yılı doldu. Hala operasyonlar yapılıyor, hala yeni davalar açılıyor. Fakat “15 Temmuz’un iş, medya ve uluslararası ayakları henüz tam olarak çözülmüş değil.”
Siyasetçi ayağına ise hiç dokunulmadı.
FETÖ gerçekten çok karmaşık ve tehlikeli bir yapı. ABD istihbaratı ile iç içe, uluslararası irtibatları olan, büyük para gücüne sahip bir organizasyon.
Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanlarının yaverlerinin bile Fetöcü olduğu, MİT ve Emniyet İstihbarat gibi birimleri dahi kontrol edebilen bir örümcek ağı.
Yargıyı ele geçiren, hukuku silah gibi kullanan, Ergenekon ve Balyoz davaları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden Atatürkçü subayları tasfiye eden bir yapı. O zaman birlikte hareket ettikleri R. Tayyip Erdoğan’a, “Ben bu davaların savcısıyım” dedirtebilen bir güç bu.
“TSK’da mevcut 300 generalden 150’sinin darbede aktif rol aldığı” bir yapının orduya sızmasından bahsedilemez. “Orduyu ele geçirmiş” bir çete bu.
Bir mücadele görüntüsü var. Ama yandaş yazarların bile sorduğu bazı sorulara bugüne kadar cevap verilememiş olması manidardır:
“15 Temmuz darbe girişiminden hükümet üyeleri ne zaman haberdar oldular, haber aldıktan sonra ne yaptılar, o gece neredeydiler, saat kaçta ortaya çıktılar.”
“Sahi MİT ve Emniyet İstihbarat bu süreçte ne yapıyordu. JİTEM neredeydi, Genelkurmay İstihbaratı ne yapıyordu? Darbe olacağını, bilmesi gerekenler dışında neredeyse herkes biliyordu!” (A. Dilipak)
Böyle bir yapı ile mücadele etmenin ne kadar güçlükleri olduğu açık.
Yine de yıldönümü vesilesiyle hamasi sözler yerine soğukkanlı bir değerlendirme yapmak daha yararlı olacaktır.
******************************
FETÖ YARGILAMALARI
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “FETÖ yapılanması” için çok doğru bir tarif yapmıştı:
“FETÖ altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet olan bir yapıdır.”
Böyle bir yapı ile mücadele etmek için öncelikle “ihanet” katmanı ile mücadele etmek gerekirdi.
Yani silahlı darbe teşebbüsüne kalkışanlar, yargıyı bu örgüte teslim edenler, yargı yoluyla TSK’yı zayıflatanlar, çete mensuplarını TSK içine yerleştirenler, uluslararası ilişkilerini organize edenler, para kaynakları cezalandırılmalıydı.
Ortadaki “ticaret” grubunun çoğu da zaten AKP hükümetleri ve yöneticileri tarafından Fetö'nün kucağına itilmiş insanlardı.
İşadamlarını bunların toplantılarına ve derneklerine katılmaya teşvik edenler… Yurt dışı ticari ilişkilere girmek isteyenleri, konsolosluk ve büyükelçiliklerimize değil, o ülkelerdeki Fetö imamlarına yönlendirenler bugün serbestçe ve gururla içimizde dolaşıyor.
“Bank Asya’da parası, dershanede çocuğu okuduğu için” “Fetö ile irtibat ve iltisak” suçuyla cezalandırılanlar on binlerce kişi oldu. Yargılama yapılmadan KHK’ler ile 126 bin civarında kamu görevlisi ihraç edildi.
Buna karşılık 15 Temmuz’a kadar Belediye mensuplarının maaşlarını ve devletin parasını Bank Asya’ya yatıranlar “Fetö düşmanı” pozlarında. Bu dershanelere son güne kadar öğrenci başı 300 TL destek veren devlet görevlileri de öyle.
Fetö'nün para kaynağı olduğu iddia edilen büyük işadamlarından bir kısmı beraat etti. Bu kararlarda rüşvet borsası iddiaları da toplum vicdanında adalet duygusunu örseledi.
AKP milletvekili Şamil Tayyar ve O’nu destekleyen Mehmet Metiner’in “FETÖ borsası kuruldu, itirafçı adı altında iş adamları serbest bırakılıyor” sözleri tarihe geçti. Ama bu şahıslar milletvekili listesine alınmayarak cezalandırıldı.
Sistematik bir kadrolaşma için sorular çalınırken, "soruların çalındığı yok, kim iddia ediyorsa şerefsizdir" diyenler de bırakın cezalandırılmayı bir özür bile dilemediler.
******************************
BEN DESEM KIZARLAR
Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın da Fetö yargılamaları konusunda objektif bazı tespitleri var:
“15 Temmuz davasının seyrinden şehit yakınları da, gaziler de rahatsız. Siyaset de, bürokrasi de, yargı da, ordu da bu konuda iyi bir sınav vermedi.”
“KHK ile görevden alınan, hakkında dava açılan, (hakkında soruşturma dahi açılmayan veya yargılanıp) beraat ettiği halde göreve iade edilmeyen o kadar çok insan var ki! Bir yandan da, FETÖ’cü olduğu bilinen birileri elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşıyor.
“Adam itirafçı olmuş, güya. Masum bir takım insanlar hakkında iftirada bulunmuş, onlar içeri alınmış, İtirafçı serbest kalınca yurt dışına kaçmış. İftira ettiklerinin kimi hâlâ içeride, kimi beraat etmiş ama hâlâ göreve iade edilmiş değil.”
“The Cemaat”le dolaylı ve zorunlu ilişkide olanlar bir şekilde cezalandırılırken, bu hareketin merkezinde ya da doğrudan ilişkisi olan bir takım isimlere kimsenin dokunmuyor olması, hatta bunların itibar görmeleri, terfi etmeleri anlaşılır bir durum değil.”
“Öte yandan bir “Cemaat”ten yakamızı kurtaralım derken, onu taklit eden başka cemaatler onların yerini almaya başladı. Bir takım FETÖ’cüler de bu muteber cemaatler, vakıflar, dernekler üzerinden AK Parti saflarına sızdılar.”
Yazıma başladığımda ben de benzer tespitler yapmıştım. Son anda A. Dilipak’ın yazısını görünce O’nun cümlelerini paylaşmayı tercih ettim.
Çünkü yandaş, trol, kripto Fetöcü olan bir güruh aynı cümleleri ben yazarsam hakaret ve iftiralarda bulunabilirdi.
******************************
SÖZCÜ VE MERAL AKŞENER’DEN FETÖCÜ ÇIKMAZ
Yeniçağ’da Servet Avcı anlatıyor: “Tabloyu düşünebiliyor musunuz; darbe girişiminden birkaç gün sonra, demokrasi mücadelesiyle nam salmış Şevki Yılmaz 'demokrasi nöbeti'nde konuşma yapıp halkı aydınlatıyor!.. Bir başka demokrasi kahramanı Egemen Bağış Taksim Meydanı'nda tebrikleri kabul ediyor!.. Ömrü diz kırmakla geçmiş Hüseyin Gülerce ise 'paralel tehlike' konusunda halkı uyarıyor!..
Ve geldiğimiz noktada Fetö’nün medya ayağını Sözcü Gazetesi ve yazarlarında, siyasi ayağını Meral Akşener’de arıyorlar.
Sonra da bizden Fetö ile mücadele ettiklerine inanmamızı istiyorlar.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.