1. YAZARLAR

  2. Ruhittin SÖNMEZ

  3. Üçyüz milyar dolar dış kaynak
Ruhittin SÖNMEZ

Ruhittin SÖNMEZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Üçyüz milyar dolar dış kaynak

A+A-

Eski seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genellikle “hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, sosyal adalet” gibi kavramlar üzerinden seçim kampanyası yapardı. 

14 Mayıs seçimleri için ise CHP ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu daha çok somut ekonomik politikalar ve vaatlere dayalı bir kampanya yapmakta.

Hukukun üstünlüğü gibi kavramlar aslında çok önemlidir ve ekonomi ile de çok yakından alakalıdır. Ancak çoğunluk için bunlar soyut kavramlardır. Gelişmiş bir eğitim sistemimiz olmayınca kitleler bu tür kavramlar arasında sebep- sonuç ilişkilerini kurmakta güçlük çekiyor.

Millî Eğitim Bakanlığı'nın ABİDE (Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi) araştırması 2019 raporunda yazdığına göre, “Türkçede öğrencilerin yüzde 66,1’i orta düzey ve altında. Bu öğrenciler deyimleri, atasözlerini, hiciv ve nüktelerdeki mesajları anlayamıyor. Neden-sonuç ilişkisi kuramıyor.”

Böyle bir eğitim sisteminden geçenler ve hiç eğitim görmemişleri topladığımızda insanımızın dörtte üçünün hukuk ve adalet ile ekonomik zenginlik arasındaki bağı kurma güçlüğü çektiğini anlamamız gerekiyor.

Böyle olunca kitlelerin tepkisi, düşman kendi fasulye tarlasına gelinceye kadar umursamayan köylünün tepkisi gibi oluyor. Evinde tencere kaynamaz, gıda ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale gelinceye kadar “padişahım çok yaşa” diyebiliyor.

Bu yüzden Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu seçim kampanyasında somut ekonomik vaatleri öne çıkardı.

Bence de iyi etti. Halen CB Adayı Kılıçdaroğlu yarışı rakibi Erdoğan’ın önünde götürüyor.

*   *   *

KURALSIZ KRALIN HALKI FAKİR OLUR

Kemal Kılıçdaroğlu “300 Milyar dolar temiz dış kaynak getireceğim” diyerek yatırım ve zenginleşmeye odaklı bir söz verdi. Bu ekonomik vaat için bile hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, kurumların çalışması, kuralların herkes için işletilmesi gibi gereklilikler ortaya çıktı.

Bu yüzden Faik Öztrak “bize kral değil, kural lazım” dedi.

Çünkü 5 yıl içinde 300 milyar dolar dış yatırım parasını Türkiye’ye çekmenin yolu belli.

Hukukun üstünlüğünü tesis etmiş, öngörülebilir, mülkiyet hakkına saygılı, liyakatli kadroların işbaşında olduğu bir devlet olmak gerekiyor. 

Dış yatırımcılar için bunlar önemli olduğu kadar iç yatırımcılar için de önemli. Onlar da aynı gerekçelerle yatırımlarını bekletiyorlar veya dışarı kaydırıyorlar. Halen yatırım olarak yapılanlar devletin belli müteahhitleri zenginleştirmek için verdiği işlerden ibaret.

Sadece mali sermaye değil dışarı çıkan. Aynı zamanda en büyük zenginliğimiz olan beşerî sermayemizi (yetişmiş insan gücümüzü) de yabancı ülkelere kaptırıyoruz.

Zengin ülkelerin fakir bekçileri olan diğer halkların durumundan ders çıkarmıyoruz.

Hesap veren, hesap sorulabilir yöneticiler yerine “hikmetinden sual olunmaz”, “layüs’el”, “sorgulanamaz” muktedir lider arayan heveslilerimiz var.

Örnekleri çoktur. Kuralsız kralın ülkesinde halkın kaynakları kral, ailesi ve bir avuç insanın eline geçer. Yolsuzluklaryoksulluğa sebep olur. Yoksulların sesi çıkmasın diye yasaklar artırılır.

*   *   *

TEK KİŞİLİK DEVLETTE EKONOMİ 

Uluslararası araştırmalarla düzenlenen “Hukukun Üstünlüğü Endeksine” göre, bir ülkede hukukun üstünlüğü ilkesi ne kadar yerleşmişse o ülke o kadar refah içindedir.

“Hukukun üstünlüğü” kavramı “ülkelerin adalet sağlayabilme yeterliliğinin” bir ölçüsü. 

Hukukun üstünlüğü “devlet gücünün ve kurumların hukuk ile sınırlanması ve bunun üzerinde hiçbir güç olmaması” demek.

Bütün kurumların yetkisini bir tek kişiye veren “tek kişilik hükümet sisteminin” çalışmadığı ispatlandı. Buna rağmen tek kişilik hükümet bile yetmedi, tek kişilik devlet olmaya doğru evrildik.

Netice olarak, son 5 yılda bütün ekonomik göstergeler kötüleşti.

Fakat devlet ve bütün kurumların üzerindeki tek güç kendi gücünün hukuk ile sınırlanmasını kabul edemiyor. 

AKP Genel Başkan yardımcısı Efkan Ala “İrade idareye hâkim oldu” diye övünüyor. İdareye hukuk hâkim oldu diyemiyor.

“Güç bozar, mutlak güç mutlak bozar” kuralı işliyor.

Mutlak güç sahibi etrafında kendi sözünü dinleyecek liyakatsiz ve çapsızların dışında nitelikli insan barındırmıyor. Bakanlar CB’nın talimatı olmadan afet bölgelerine bile gidemiyor.

Kılıçdaroğlu mevcut yönetimin dış kaynak çekememesini niteliksiz kadroya bağlıyor: “Bırakın 300 milyarı, 300 dolarınız olsa Nebati’ye yatırım yapsın diye verir misiniz? Onlar nasıl versin Allah aşkına?”

Bu yüzden ekonomi gibi eğitim, sağlık, adalet, güvenlik vd bütün temel hizmetlerde de çürüme devam ediyor.

Yine bu yüzden toplumun en geniş kitlesini oluşturması gereken orta gelirli grup (orta direk) eridi. Bütün işçilik ve emeklilik ücretleri asgari ücret mertebesinde neredeyse eşitlendi. Gelişmiş ülkelerde asgari ücretli oranı yüzde 3-10 arası oluyor. Bizde nüfusun yüzde 50’nden fazlası asgari ücret civarında gelire sahip. Asgari ücret zaten açlık sınırının altında.

Emeği ile geçinenlerin Milli Gelirden aldığı pay beş yıl içinde yüzde 45’den yüzde 25’e düştü. Sermayenin Milli Gelirden aldığı pay yükseldi.

En zengin yüzde 20’lik bir kesimin çoğu iktidarın sadık oy kitlesi. Bir de iktidarın sosyal yardımlara muhtaç hale getirip, “biz olmazsak bunları da kaybedersiniz” korkusunu verdiği en fakir kesimde iktidara sadakat yüksek.

Bunca kötü yönetim gösteren bir iktidarın baraj altında kalması gerekirdi. Fakat AKP ve iş birliği içinde olduğu partiler hala seçimde Millet İttifakı ile başa baş mücadele edebiliyor. Çünkü, dini sembollerle üzeri örtülmüş, böyle hazin bir sosyal tablodan besleniyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.