VAR Mİ BİZİM GİBİ BİR MİLLET?
İçinde yaşadığımız için göremiyoruz ama galiba yeryüzünde millete benzemeyen tek oluşum bizim milletimizdir. “Ne mutlu Türküm diyene!” biçiminde dillendirilen hikmetli sözü “Tu kaka” ettiğimizden bu yana da sıkıntı artarak devam ediyor.
İzin verirseniz ne demek istediğimi günümüzden örneklerle anlatmaya çalışacağım. FatihTerim depreminden başlayayım. Deprem diyorum, faciayı anlatabilmeye uygun başka sözcük yok. Benim torunlarımdan biri… Üniversitede arkeoloji okudu. Ardından master ne demekse ondan da yaptı. Şimdi sekiz yıldır işsiz, döne döne iş arıyor, iş yok.
Şimdi bu genç bayan sabahlardan bir sabah gazetede şöyle bir haber görüyor:
“Fatih Terim’in bir ayda aldığı maaş, Türkiye’de tam 2.900 kişinin aylığına denk.”
Buyurun… Bunun adı deprem değil de nedir? Facia demeyeceksek, buna ne diyeceğiz? On kişi değil, yüz kişi değil… Bin ya da iki bin kişi de değil. Tam tamına iki bin dokuz yüz kişi. Aile reisi üzerinden hesaba yatacak olsak aşağı yukarı on bin kişiyi bir ay boyunca geçindirecek parayı bir tek kişi bir tek ayda kazanıyor. Ve bu bir tek ayla sınırlı da değil.
Peki, kimdir bu Fatih Efendi? İstanbul’u bize kazandıran rahmetliyle yakınlığı mı var? Yani bize ne kazandırıyor ki, biz ona bu kadar parayı aydan aya veriyoruz? Yoksa şu akılsızlığın peşinden mi koşuyoruz: “Fatih Terim ülkemizin adını dünyaya duyuruyor.”
İyi de, bizim dünya insanlarının gözünde belirli bir yerimiz var.
İstanbul gibi bir kentimizde en ünlü diye bildiğimiz yüzme havuzunda İtalyalı bir iş adamı boğulup ölüyor. Bizim sokaklarımızda gözü dönmüş adamlar on iki yıl önce boşandıkları eşlerini seksen bıçak darbesiyle öldürüyor. Bizde azgın birileri içki satılan iş yerlerini basıyor, adalet onların sırtını sıvazlıyor. Bizim kendi vatandaşlarımızdan kendi bayrağımızı gözünü kırpmadan yakanlar çıkıyor. Ve onlar alkışlanıyor.
Fatih Terim’in getirdiklerini bir çırpıda silen etkenler bunlar…
Kaldı ki, Fatih Terim’in getirdiği doğru dürüst br artı değer de yok.
Gelelim ekonomi cephesine… “Ekonomimiz Şahane gidiyor” diyen de profesör doktor. “Ekonomimiz berbat. Battık batıyoruz” diyen de profesör doktor. Bir bakan çıkıyor “Türkiye huzur adası” diyor. Bir eski bakan çıkıyor. “Ülke cehenneme döndü” diyor.
Vatandaş ise bu arada namazında niyazında…
Evet, geçmişte sadece dinimiz vardı. Bizim milletimizin çimentosuydu. Dinimiz şimdi de var, elhamdülillah ama insanımız aynı din çevresinde bin parçaya bölünmüş durumda. Hemen sıcağı sıcağına tanığı olduğum örneği vereyim.
Yaşar Nuri Öztürk adını taşıyan ve hemen herkesin tanıdığı bilim adamı öldü. Rahmetliye saygı olsun diye Hulki Cevizoğlu geçmişte yayınladığı programını dün gece yeniden sundu. Ceviz kabuğu başlıklı bu programa mektup yazan bir kişinin şöyle dediğini öğrendik: “Hocam, ben geçmişte ateist idim. Sizi dinledikten sonra İslama yeniden döndüm. Allah sizden razı olsun...” adam böyle diyor.
Öte yandan “Ölülerinizi hayırla yad edin” buyruğundan haberi olan dini bütün bir Müslüman da Yaşar Nuri Hocanın öldüğüne ilişkin yazının altına “Tepesi alında kalsın… Din sapığı” diye yazabiliyor. Demem o ki, bi zamanlar din bizi bir arada tutan çimento idi. Şimdilerde dinimizin çimentoluğu da kalmadı. Daha doğrusu bırakılmadı.
Ne diyelim. “Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete…” demek yeterli mi?
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.