Yalanla Gerçek Yer Değiştirdi…
Beyin yıkama dedikleri nedir? Galiba bir yanlışı yalan dolanla donatıp kişiye “doğru” imiş gibi kabul ettirmek… Ya da biz böyle varsayalım. Türkiye’mizde gördüğümüz bölünmelere ve kümelenmelere baktığımızda açık açık bunu görüyoruz.
Bir geniş kitle var… Bir figür için “Everest Tepesi” kanısını taşıyor. Başka bir grup var, o grup da aynı figürü “dünyanın en derin çukuru” diye adlandırıyor. Bir takım şer güçlerin öfkesini çekmekten kaçındığım için kişi adı kullanmıyorum, bunu biliyorsunuz.
Bir kişi çıkıyor “Küçük yaşta kız çocuk evlendirilebilir” diyor. Bir başkası “Bu manyaklıktır” diyor. İşin kötü yanı bunu diyenlerin ikisi de profesör doktor unvanlı olabiliyor. Hatırlayınız yakın geçmişte bir Prof. Dr. çıktı “Namaz kılmayanlar hayvandır” dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı bile buna karşı çıktı.
Bir de neye sığınıyorlar? Kendisini dinleyenlerin cahilliğine güveniyorlar. Dinleyenlerin kafasının boşluğuna güveniyorlar. Ya da en azından insanların mahalle baskısı dolayısıyla ses çıkaramayışına güveniyorlar. Ve yalanlar, yanlışlar tekrar edile edile gerçeklerle yer değiştiriyor. Bir de bakıyorsunuz, o alanı söyleyen kişi kendi yalanına kendisi inanmış.
Hayatım boyunca bunun pek çok örneğini ya bire bir yaşadım. Ya okuduğum gazetelerde tanığı oldum. Ya da anlatılan masalın yalan olduğunu bile bile altı yüz kişi arasında ben de sustum. Olayı anlatayım mı?
Yıllar önceydi. Kopenhag’ta Türkiye’nin Diyanet İşleri başkan yardımcısı oturduğumuz beldede bizimle görüşecekmiş. Toplanıp gidenler arasına ben de katıldım. Başkan yardımcısının ağzından bal akıyor. Ancak bize “Nasılsınız? Huzurunuz nasıl?” diye sormadı. Kürsüden nutuk söyledi. Önce Allahın varlığını ve birliğini dinledik.
O güne kadar bunu işitmemişiz gibi.
Sonra Hz. Muhammed’in Allahın ne kadar sevgili kulu olduğunu yine ondan öğrendik. Sıra kitabımıza geldi. O konuda da bilgilendik. Derken Kıbrıs çıkarması sırasında yaşanan mucizeye sıra geldi. Başkan yardımcısı konuşuyor, biz dinliyoruz.
Sonradan pek yaygınlaştı. Pilotumuz bombayı atacağı yeri aranırken burnunun dibinde sakallı biri peyda olmuş. “Şuraya at” demiş. Oraya bombayı atan pilot düşmanı can evinden vurmuş olmuş… “Baba sen kimsin?” diye sorunca da “Van’ın Ahlat ilçesinin bilmem ne köyünden Hacı Murat’ım ben oğul” demiş ve kaybolmuş.
O pilot yıllar sonra Van’a gitmiş. O köyü bulmuş. Hacı Murat dedeyi sormuş.
“O zat öleli iki yüz yıl oluyor” demişler.
Salon “Allah Allah” nidalarıyla yıkılırken siz hadi “Hadi lan madrabaz” diyebilin bakalım. Üstelik adam diyor ki, “ O pilot şimdi binbaşı. İnanmayan varsa adresini verebilirim.” Var mı çevrenizde böyle bir cesur yürek? Bir başka gün Cuma namazı sonrasında dua edilirken ellerimi havaya kaldırmamışım diye yanımda oturan tanımadığım kişi “Kaldırsana ellerini…” diye öyle bir dürttü ki, canım acıdı.
Demem o demek ki, insanımız sindirilmiş durumda… yalan dolan ortalıkta kol geziyor ve gerçeği piyasadan kovarak yerine geçiyor. “Bu kadarı da olmaz ki” demeye mecali bulunanlar “Ben sesimi çıkarsam ne yarar doğacak ki” diyor…
“Böyle gelmiş böyle gitmez” diyor musunuz? Buna şimdilik “İnşallah…” diyebiliriz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.