Yanlış hesap...
Türkiye’de son on beş gündür ilgi çekici bir süreç yaşanıyor. Başladığında küçük çaplı bir masum istek gibi göründü. Taksim’de bir park var. Bu park içinde de tarihin bir döneminde bir “Topçu Kışlası” varmış. Zamanla bu kışla yıkılmış, yok olmuş.
Sağından solundan çekilmiş bir kaç fotoğrafının dışında izi tozu kalmamış. Planu projesi de bulunamıyor. Bir binanın projesi elinizdeyse, biri İstanbul’dayken tıpkı benzerini Çin’de yaptırsanız bunlar birbirine bire bir benzerler.
Proje elde değilse bizim köyde dedikleri gibi ustalar “tuyumuna” çalışacaklar. O da dostlar alış verişte görsün olur. Hal böyleyken iktidarın başında oturan kişi “Bu parkta Topçu kışlasını yeniden yaptıracağım” diyor. Ve geniş kitleler bunu yutmuyor.
Niçin yutmuyor? Bir kere, daha önce söylediği pek çok şey doğru çıkmadı. Sonra Topçu kışlasını çanlandırıp da ne yapacaksın? Kışlasını bırakın, günümüzde topçu bile kalmamış. Artık ülkeler işgal edilirken asker bile kullanılmıyor.
Bir Colacola Fabrikası, iki banka ve yüzlerce de Alış Veriş Merkezi o ülkeye burnunu soktu mu, çok geçmeden teslim bayrağı çekiliyor. Biz o duruma yaklaşmadık mı? Böyleyken Taksim’de toplanan gençlere “Ne istiyorsunuz, hele bir isteklerinizi inceleyelm” denilseydi, bu nıoktaya gelinmeyecekti.
“Üç beş çapulcu” denilerek gençler provake edildi. Sonra gelişen taşkınlıklarda provakasyon arandı. Efendim, siz idiniz o. Siz kışkırtıcılık ettiniz.
Gösteriler ülke çapında yayılmaya yüz tutmuşken ve de hiç gereği yokken bir de “iki ayyaş” söylemi gündeme oturdu. “Ben gündem yaratmanın ustasıyım” diyen ağızın sahibi gündemi öylesine yarattı ki, şimdi çıkın bakalım işin içinden...
Ve çığırtkanı masal anlattıktan sonra “Başbakan kelle vermez” diyor.
Bu da kışkırtıcılığın dik alâsı... Kardeşim ne kellesi? Kelle isteyen kim?.. İnsanlar topçu kışlasına gerek olmadığını haykırıyorlar. Sen de gerek var, diye bağır... Ama lafı kelle istemeye kadar getirme... İnsanlar zaten diken üstündeler. “Daha daha ne istesek?” arayışı içindeler. Topçu kışlasının ülke için ne kadar gerekli olduğunu anlat.
Bu hazırlığın arkasında gizli bir plan olmadığına insanları inandır. Haydarpaşa garı otel yapılacak söylentisinin ardından onarım halinde iken garda yangın çıkıyor. Bu işin ardında da Alış Veriş Merkezi saklandığına inanılıyor. “Yok öyle bir şey” diyebilin.
Mahkeme kararı ortada dururken “Bu kışla ille de yapılacak” açıklaması neyin nesi. “Şeriatın kestiği parmak acımaz” lafı Çin dilinde mi söyleniyor? Hani mahkeme kararları karşısında boynumuz kıldan ince idi. Karar kesin değilmiş.
O zaman kararın kesinleşmesini beklesene...
Ve şimdi bu yangını nasıl söndüreceksin... Yıllar önce Enis Behiç Koryürek’in bir manzum hikâyesini okumuştum. Bir köy kahvesine pek de gösterişli olmayan kısacık boylu bir kişi konuk gitmiş. Tam o sırada kabadayı görünüşlü bir adam kahveye dalmış... Yağmış, gürlemiş, sövmüş saymış ve hiç durmadan da “Heeeytt! Bir ben varım, var mı benden başka ben varım diyen?” diye haykırıyormuş.
Konuk kişi bakmış ki herkes korkudan titriyor. Yanında oturan kişiye sormuş. Ve öğrenmiş ki, bu densiz saldırgan sık sık bunu yapmaktadır. Konuk kişi sessizce yerinden kalkmış. Bir tabure ile adamın arkasından yaklaşmış ve ensesine okkalı bir şaplak indirmiş. Hışımla arkasını dönen saldırgan, ensesinde konuk kişinin çakmak gibi gözlerini görünce... “Arkadaşım, bir de sen varsın... Sakın bozuntuya verme” demiş.
Şimdi Bizim tepedeki yöneticimizin tavrı bekleniyor. Ne diyecek bakalım.
Sağduyulu davranmasını dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.