Neşe DİLEKÇİOĞLU

Neşe DİLEKÇİOĞLU

TRT THM Sanatçısı
Yazarın Tüm Yazıları >

Yolda bırakmak

A+A-

"Yolda bırakmak" Bu deyimi mecazi anlamda çok kullanırım.

"Ne çok yolda bıraktınız, bunun için ne kötülük yapmış olabilirim ki size?" derim.

Açılımı nedir bu sözün, nereden gelmiştir?

Atalarımız bu deyimi neden sıklıkla kullanırlar, neden yolda kalmışlardır, yol mu bitmiştir, yolun sonu mu görünmüştür, gidilen yol çetrefilli midir, herkes o yolda istikrarla yürüyemez mi? Yazayım dedim.

Deyimin anlamı şöyle; "Verilen desteği, yapılan yardımı sonuna kadar götürmemek, yarı yolda bırakmak"

Peki neden yarı yolda destek kesilir de, sonuç olarak baştan öngörülmez bir sakametlik varsa?

Ya da "Yürü arkandayım" gibi büyük söz söylenir, aynı yolda yürüdüğünü sandığımız güvendiklerimizden.

Yolu yarıladığınızda dönüp geriye baktığınızda, "yürü arkandayım" diyenler nereye kaybolurlar?

Tali yol bulup oraya mı saparlar görünmeden nedir?

Neden yolda bırakırlar adamı?

Ve bize şu yine atalarımızdan kalma özlü sözü söyletirler güvenimizi sarstıklarında; "Denize düşen yılana sarılır" O da kıyıya varmadan yarı yolda akrep gibi sokar adamı.

Bu deyimi de ayrıca yazarım, şimdi kafam şu yarı yolda bırakmak meselesinde.

Bir çoğumuz güvendiğimiz sevdiğimiz insanlar tarafından yarı yolda bırakılmışızdır, şöyle bir düşünün, haksız mıyım?

Söz verdiğim taktirde sonuna kadar destek çıktığım insanların, yarı yolda yapılan iyiliklerden rahatsız olarak, tali yola saptıkları da yadsınamaz bir gerçek.

Üstelik şaşırdığım şey, size zarar vermiş, zarar veren insanlarla nasıl biraraya geldikleri, sizi birlikte harcadıkları, hançerledikleri, üstelik hançeri dibine kadar sapladıkları, yolun tam ortasında hüzünle, acıyla devrildiğiniz de bir gerçektir. (sadece kendine güvenmekle de yol alınmıyor ki)

Yolda bırakanları sanat yaşamımda çok gördüm.

Üstelik aynı işi yaptığım, rekabet çizgisi olması gerekirken, yönetmen yapımcı dostlarıma sanatçı dostlarımı önerdiğim çok olmuştur.

Yönetmen arkadaşlarım çok şaşırmıştır bu duruma, "önce kendini var et" diyerek.

Neden peki bu hazımsızlık?

Rekabet, birinin ayağını kaydırarak, yok sayarak tek başına yapılmaz ki.

Farkı göstermek için elbette iyiyi, güzeli, kötüyü, doğruyu, yanlışı yansıtmak gereklidir.

Kendi eksiğini gördüğünde tamamlarsın böylelikle.

Kulvarında tek başına koşsan da yanında koşanlar olmazsa hayat yarışının ne anlamı kalır?

Arkadaşlarımın bir çoğu hak etmedikleri halde torpil kullanarak, olmadı kötüleyerek öne geçmeye çok çalıştılar 

İşe yaradı mı sanat olmayınca?

Hayır elbette.

Yüzlerine vurmadığınızda, hâlâ iyilik etme peşinde koştuğunuzda, bir yolunu bularak bu kez de sizi yolda bıraktıkları yaşayarak gördüğümdür.

Yağmurun altında bilmediğim bir yerde arabadan yarı yolda indirilerek, "Dümdüz yürü, yol ayrımında sola sap, yokuştan aşağıya in 100 metre sonra karşına çıkacaktır gideceğin adres, bulamadın ararsın" diyen, değil ağırlamak,  bir çayını dahi içmediğim arkadaşım da olmuştur.

Yol arkadaşı önemli, iyi seçmek lâzım.

Tespitimdir; Her anlamda nasıl düşünürseniz düşünün bir yere gelememiş, kendini aşamamış, ne aradığını dahi  bilmeyen menfaatçi paranın esiri olmuş insan, dost da olamıyor ne yazık ki, çünkü feraseti olmuyor 

Zaten bu tiplerle yarı yolda kalacağını bilerek arkadaşlık sürdürülemez, birlikte de yürünmez.

Bu yüzden sanat camiasından bir elin parmakları kadar azdır "dostum" dediklerim, ki; onlar benim artık kardeşimdir.
Asla yarı yolda bırakmazlar, tıpkı yıldızlar gibidirler, uzak sansanız da mesafeleri dostluklarıyla kısaltır, zor zamanınızda yanı başınızda  olurlar hiç beklentisiz.

Sonuna kadar sizinle yürürler.

Menfaatleri gereği kıvırmaz, doğru bildiklerini korkusuzca savunur, satın alınamazlar.

Sanat hayatımı kendi isteğimle bitirerek emekli olduğumda, birikimlerimi siyasete aktarmamı isteyen can hemşehrilerim ve dostlarım sayesinde özel olarak çağrılarak burnumu istemeden biraz siyasete soktuğumda, (buna taşın altına elini koymak da denebilir) burun farkı ile öne çıkmanın derdinde olan, bir sürü yolda bırakmaya hazır insanlar tanıdım tabii.

Bunların da hepsi yüze gülen, arkadan iş çeviren, siyasi ikbâlleri için yalan söyleyen, insanları rahatlıkla karalayan, haris tipler.

Değişmez aynı, her yerde böyle.

Rüzgârın estiği yere dikilen, sizi arkalara itmeye, savurmaya çalışan, tanınmışlığınızdan rahatsız olan, daima ön plânda olmak için plânlar kurarak ayağınızı kaydıran, ellerinde yafta ile gezen insanlar da tanıdım.

Menfaatleri neredeyse hacıyatmaz gibi oraya eğilen, birlikte yürüdüğünüz izlenimi yaratarak sizi yarı yola bile gelmeden devre dışı bırakan, dostça anlattıklarınızı saptırarak gerekli yerlere ulaştıran, dost görünümlü, dışı bala batırılmış ama içi fesat  bir sürü insan.

Ve mahkeme kurmadan, muhakeme etmeden sadece anlatılana inanan insanlara da ne demeli?

O halde neden enerjinizi tüketirler, canla başla inanarak çalıştırır emeğinizi sömürürler? O da soru işareti.

Atı hile yolu ile ele geçirenler her yerde Üsküdar'ı geçer mi?

Ata yazık oluyor, ancak inanıyorum ki üstünden atmayı da bilir bu hilebâzları.

Belli ki bir müddet sırtında taşıyor, süre var gibi görünüyor atmak için.

Ne zaman?

Oysa siyasi arenada bunlara da güven yok.

İki yüzlü, yalaka, düzenbaz insanların yolu da olmaz yordamı da inandıkları değer de.

Güç neredeyse oraya evrilirler.

Güven duyguları yoktur, sadece güçlüden yanadırlar

Ezer geçerler insanı, menfaatleri neredeyse orada yer tutarlar. (ilk iş yakınlarını işe aldırırlar) 

Yanı hayatın her yerinde bu gibi insanlara rastlayabilirsiniz.

Yolunuzu değiştirmeden sosyal mesafeye dikkat ederek yürümenizde yarar var bu tiplerle karşılaşırsanız.

Anladığım kadarıyla sivrilen, öne çıkan insanların çelme başıdır bunlar.

Bu yüzden diyorum itidalli olmalı. 

Az konuşmalı.

Çok özümsemeli.

Aynı yolda yürüdüklerinizin yarı yolda bulduklarına sizi tercih edenlerini de unutmadan.

Biz kimseyi yolda bulmadık.

Yolda da bırakmadık, Elhamdülillah.

Yolumuz halkımızla birlikte yürümek, onun inkişafına katkı sunmak.

Atı uçuruma son sürat koşturanları görerek gem'ini elinden aldık sadece.

Maksadımız Üsküdar'ı geçmek, işimizi hile ile yürütmek, takiye yapmak da değil.

Malum, biliniz ki biz Türk'üz.

Mesele öze bakmak, özü görmek, özü korumak.

Bizde namustur; At, avrat, silah...

At hırsızlarıyla işimiz olmaz...

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum