Zihniyetinizden istifa ediyorum
90’lı yılların muhalif yapısını ortaya koyan iddialı bir tiyatro oyunu vardı; “Medeniyetinizden İstifa Ediyorum” diye. Amma velâkin gitgide 80’li yılların o pek meşhur banka reklamına döndük, dönüştük: ‘Yok aslında birbirimizden farkımız; ama biz milliyetçi/ülkücü bankasıyız’.
İdeoloji bankalarının sermayesi insandır, sürekli onu harcarlar. Gerek 80 öncesinde (artı 60’ların sonlarında ve 90’ların başlarında iç hesaplaşmalar da antrparantez), gerek 99 sonrasında Ecevit’e ve 2016 sonrası Erdoğan’a yancılıkta ‘bozdur bozdur, harca’ sistemiyle oynadık. Bu sistemde taktik-maktik yoktu; bam-güm, kime denk gelirse.
Ne derler: “Haddini aşan her şey zıddına inkılâp eder.” Yani neyi aşırı eleştiriyorsan zamanla ona dönüşürsün. İslamcı cenahın ‘Yahudi, Yahudi’ demekten dilinde tüy bitti. Ve Yahudileşti, klanlaştı, ticarîleşti. Sol cenah ‘burjuvazi, burjuvazi’ diyerekten epey bir burjuvalaştı; kapitalist seçkinleşme yolunda. Bizim sarkık bıyıklı ve kurt parmacıklı cenah ise “kahrolsun PKK” ve “bölücü hainler” diye diye ağız alıştırdıkça hem kendi insanına ‘hain’ yakıştırmasına hem de terörize faaliyet sayılan darp, gasp, şantaj, tehdit vb illegal eylemlere yol buldu. Dahası kitle anormalleştikçe normali de anormal görmeye konuşlandı.
Sebep ne? Fıtrat. Vahiy öncesi (devr-i Sapiens) güdülerle yaşama arzusu. Sürüyle hareket ederek beslenme ve barınma şartlarının bir tık daha iyi olmasını umma. İdeale dönüşmeyen ideolojileri de bu meyanda avcı-toplayıcı kültürle algılama. Bu kadarını bile anlamayanlar için ‘Beklentim var’ diye bir fıkra var; arama motoruna yazın da bakın, mis gibi özetlenmiş.
28 Şubat Süreci’nde Nizam-ı Âlem Ocakları başkanlığı yapmıştım; bol eylemli ve bedelli-sürgünlüydü. Şimdilerde bu ismi kullananlarla hiç bir ilgim yok ama o dönemki ruhla yaşayanlarla hâlâ beraberiz. 2000’de o ismin Alperen Ocakları’na dönüşmesinde yer alan ve akabinde bölge başkanı olarak mı desem, oğluna o ismi vererek mi desem alplik-erenlik sentezinin kamusallaşması için çabalayan biri olarak bugün bir bağın var mı; yok. Niye yok? Mânâ ve muhteva yoksa isme tapınacak değiliz. Bir zamanlar kendi ellerimizle çizdiğimiz amblemler fetiş (tapıngaç) malzemesi değildir ve ben de totemist değilim.
Aynı şekilde 4688 Sayılı kanunla birlikte şube kurucusu olduğum ve 10 yıl kadar şube başkanlığını yaptığım sendikadan da istifa ediyorum. Hak arama ve meslekî dayanışma örgütü olan Türk Eğitim-Sen’in kendi tüzüğüne ihanet eden işlere imza atmaktadır; siyasete ve menfaatperestliğe rampa olarak. Türkiye genelinde şube şube yapılan uygulamalar insan iradesine, özgürlüğüne ve anayasal haklara bir 15 Temmuz kalkışmasıdır. O kadar arsızız ki Cemil Meriç’in ifadesiyle ‘Düşünceye kuduz köpek muamelesi’ yapanlar 24 Kasım otomatiğinde Atatürk’ün “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” mottosunu fiks menü yapanlardır aynı zamanda.
Sadece Kocaeli 1 Şubesi özelinde yaşadıklarımız bile yaşamayı anlamsızlaştıracak ve insanî değerleri iğfal edecek derecede ağırdı. Domuz eti asla yemeyiz ama her haltı âfiyetle yeriz. Bazen bir koltuk, bazen de kıytırık bir beklenti için insan alıp satarız. Menfaat ekonomisi böyle yürür serbest piyasada; sonra da döviz niye patlıyor, Türk parası niye değer kaybediyor? Türk insanı değer kaybediyor da ondan olmasın?! Hatta mensubu bulunmaktan övünç duyduğumuz milletimiz acaba bilerek-bilmeyerek kendi değerlerini mi yiyor, millet olma düğmelerini mi koparıp koparıp karşılığında işportacıdan mandal bekliyor?
“Yalanla yaşarken gerçek dünyada” yazımızda yalanla-dolan, iftiradan mürekkep toplumsal mutabakatımızdan bahsetmiştik birkaç yıl önce. Ve çok daha öncedir neredeyse her konuşmada ve her yazıda alıntıladığımız bir İsra 84 gerçeği var: “Herkes kendi karakterine göre davranır. Kimin en isabetli olduğunu Rabbiniz bilicidir.”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.